Kargaların Ötüşü
"Takvimin icadından önce, ruhların, tanrıların ve tanrıçaların insanların içerisinde dolaştığı çağlarda ve Dünya'nın üzerine henüz hiçbir ağacın tohumu ekilmemişken, kuzeyde bir demircinin çekicinden rüzgârlar esti. Dövülen ilk kılıcın kıvılcımları; havaya, yere bir de suya uçuştular. Parıl parıl parladılar ve söndüler çok kısa bir zamanın ardından.
Bu başlangıcı oldu: Öfkenin, hasetin ve acımasızlığın parçalarıyla yoğrulan öldürme isteğinin. İlk defa gözlerini açışlarından itibaren kalbini sıkıca sardı bazılarının. Bin yıllar geçtikçe, çelik kendi merhametsiz savaşçılarını yetiştirdi. Kan ve kumlardan oluşan fırtınalar kopardı yürekli insanlar arasında. Ancak kılıçın gücüne erişememiş olan yaşlı cadılar, kafatasları ve el değmemiş kadınların kanlarıyla öğrendi uğursuz büyüleri. Her saraydan yeni hainler yetişti ve hükümdarlar onların acımasız zehirleriyle öldürüldü. Kararmış duyguların verdiği cesaretle, yalnızca güç uğruna medeniyetler kuruldu ve yine aynı uğurda başkalarının eline geçti. En korunaklı kalelerde bile, merdivenlerin üzerinde kan oluk oluk aktı ve sütunlu salonlarda tanrıların isimleri yankılandı.
Ne kuzey krallığı Ulgador'da yaşayan, soğuk kalpli insanların ellerinden, ne de güneyin çöllerinde gezdirdikleri kervanlarıyla, kızıl bakıra tapan Arbumin'lilerden bir tanesinden, yaratılışına ihanet eden çiğ süt emmiş bir delikanlı yetişti. Ancak haritaların ortasında, gururla büyüyen sınırlarıyla Emporum'da, tanrıçalarının izinden giden bazıları, ışığın bir gün kalplerimize ulaşacağını umduklarını ilettiler. Yine de insan acımasız yaratılmıştı:
Her bir silah yarasında kargalar yeniden ötüştü: Islak toprağın üzerinde, kızıl karlarla örtülmüş ormanlarda, ağaç tepelerinde, cesetlerin içlerine gömüldüğü bataklıkların kenarlarında... Savaş zamanlarında her mevsim ve her ülke kendi kahramanlarıyla dolu hikayelerini yarattı. Vaktinde ilgi gören anlatıların pek çoğu, yaşlandıktan sonra unutuldu. Ancak çok az bir kısmı vardı ki, yılları korkusuz bir asker gibi birer birer katlederek, insanların kulaklarına ulaşmaya devam etti.
Bu menkıbelerden birisi, gözüpek bir hırsız ve çabuk bir katil olan Tumpar'lı Sandar'dan bahsederdi. Kapkara, uzun saçlarıyla, buz gibi gözleriyle, ırmakta akan suyu yaran keskin taşlar gibi parmaklarıyla, belinden hiç düşürmediği ve müthiş bir ustalıkla kullandığı bıçaklarıyla bu küstah adam; ölümün gözlerinin içine korkusuzca bakardı. Kızıl bakıra aşıktı ve o kadar hırslıydı ki: sanki Dünya'ya diz çöktürmek için doğmuştu."
-Nomdar Ozanlarının Hitabet Kitaplarından
Ahmet Efe Uslu
10.05.2020
Yorumlar
Yorum Gönder